7 Ocak 2018 Pazar

#Kitap Yorumu: Zaman İpliği


Kitap Adı: Zaman İpliği
Orijinal Adı: The Shock of the Fall
Yazar: Nathan Filer
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 320
Goodreads Puanı: 3.78
Benim Puanım: 3.00





Ben benim. Evimdeyim, kolları kabartma kumaşla kaplı koltuğumda oturuyorum. Akşam oluyor. Uzun zamandan beri daktiloda yazı yazıyorum, yorgunum.

Sigarayı koluma bastırıp söndürdüm. Kolumda kabarcık oluştu. Acının beni uyanık tutacağını sandım ama ipi tutamıyorum. Zaman parmaklarımın arasından kayıp gidiyor.

Size ne olduğunu anlatacağım çünkü ağabeyimi anlatmanın en iyi yolu bu. Adı Simon. Bence onu seveceksiniz ama birkaç sayfa sonra o ölmüş olacak. Ve bir daha asla eskisi gibi olmayacak.




Zaman İpliği'ni, kitaplığımda sürünenler listemin en başındaki kitabı sonunda okudum! Kapağı, konusu ve biçimi bu kadar farklıyken neden yıllar sonra okuduğumu ben de anlamış değilim.

Zaman İpliği'nin aslında belirli bir olay örgüsü yok. Matthew, adında bir çocuğu anlatıyor. Matthew başına gelen bazı olaylar sonucunda abisi Simon'u kaybediyor. Kardeşini kaybetmenin verdiği derin acı yıllar geçse de hep içinde kalıyor ve bazı psikolojik sorunlarının oluşmasına neden oluyor. Biz de bu süreçte nelerin olduğunu okuyoruz.


Öncelikle kitabın tarzı gerçekten farklıydı. Geçmişi ana karakterin ağzından okuyoruz. Matthew bize yaşadıklarını yazarak veya daktilodan anlatıyor. Kitap boyunca da sürekli ani zaman geçişleri oluyor. Bu nedenle kitapta olayların hangi zaman aralığında geçtiğini anlamaya çalışırken çok fazla sıkıntı çekebiliyorsunuz. Şuan bile size olayları kronolojik bir şekilde aktarabileceğimi sanmıyorum. Kitabı okurken sürekli olarak her şeyin sonlara doğru bir açıklığa kavuşacağını bekledim. Maalesef ki beni normal bir son karşıladı. Ayrıca her ne kadar Matthew'in tam olarak hatırlamamasıyla geçiştirilse de geçmişin bize daha ayrıntılı sunulmasını dilerdim. Örneğin kitapta Matthew dışında hiçbir karakter ayrıntılı işlenmemişti. Bu yüzden ona ısınamazsanız Zaman İpliği sizin için gerçekten sıkıntılı geçecektir.


Değinmek istediğim ayrı bir nokta ise Matthew'in şizofrenliği. Tamam, gördüğü sanrılar var ama bana bunları anlatan kişi sanki sıradan bir gençmiş gibi hissettim. Şizofreni hakkında engin bilgilerim yok ama bir karakterin bu kadar da normal olmaması gerektiğini hissediyorum.

Kitabı buraya kadar kötülesem de şaşırtıcı bir şekilde kitaptan nefret etmedim. Aksine hoşuma giden dolu alıntı buldum. Zaman İpliği hakkında duygularım fazla karışık, ne hissettiğimden emin olamıyorum. Sadece büyük beklentilerle başlamamanızı ve sakin kafayla okumanızı öneriyorum. Yoksa tüm her şey kafanızda çorbaya dönüşebilir. Belki ikinci bir defa daha okursam kitap bir netliğe kavuşabilir. Ama bunu yapacağımı hiç zannetmiyorum :C





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder